Tiroit bezi: Tiroit, boynun ön tarafında, Adem elmasının alt kısmında yerleşik ve kelebek şeklinde 20-25 gr ağırlığında bir iç salgılı bezdir. küçük ama güçlü bir organdır ve metabolizmamızı dengeleyecek olan, metabolizmanın çalışma hızını belirleyen T3 ve T4 hormonlarını salgılar.
Tiroit Testleri: Tiroit fonksiyonlarını değerlendirmede ilk yapılacak testler TSH ve Serbest T4 olmalıdır.
TSH üst sınırı yaşa göre;
• Genç popülasyonda 4 mIU/L
• Gebelik planlayanlarda ve gebelerde ilk 3 ay 2,5 mIU/L, ilk üç aydan sonra ise 3 mIU/L
• 70-79 yaş arası 6 mIU/L
• 80 yaş üzeri 7,5 mIU/L
Tiroit İlacı kullanılmasına rağmen TSH yüksekliği nedenleri:
• Yetersiz ilaç dozu
• Çölyak hastalığı
• Levotiroksin ile birlikte kolestiramin, demir, alüminyum hidroksit, kalsiyum ilaçlarının içilmesi (mümkünse bu tip ilaçlar 4 saat sonra içilmelidir)
• Hızlanmış hormon metabolizması (fenitoin, karbamazepin, rifampisin)
• Tabletleri kıramayıp ezmek
• Levotiroksin tedavisi yapılırken 6 haftadan önce TSH ölçmek
TİROİT HASTALIKLARI
Tiroit Bezinin Az Çalıştığı Durumlar (Hipotiroidi)
HİPOTİROİDİ
Tiroit bezinin vücut için gerekli miktarda tiroid hormonu salgılayamadığı durumdur. Tiroit hormonlarının düzeyi düşer ve dokulara yeterli miktarda hormon ulaşmaz.
Hipotiroidinin en sık nedenleri: Otoimmün tiroidit (Hashimoto tiroiditi), tiroidektomi (tiroid cerrahisi) veya radyoaktif iyot tedavisidir.
Belirtileri:
Halsizlik, uyuşukluk, güçsüzlük, az yemeye rağmen kilo alma, üşüme, adet kanamalarında düzensizlik, deride kuruluk, saçlarda dökülme, tırnaklarda kırılma, kabızlık, seste boğukluk, terlemede azalma, el ve ayaklarda karıncalanma, yüz, kol ve bacaklarda şişlik, hafızada azalma, ruhsal değişiklikler görülebilir.
Tedavi:
T4 preparatı, Levotiroksin kullanılır. Ortalama yerine koyma dozu 1,6 μg/kg’dır. 4-6 haftalık dönemler ile doz ayarlaması yapılarak hedeflenen TSH düzeyine ulaşılmalıdır. Riski olmayan genç olgularda yarı dozda başlanıp 4-6 hafta içinde tam doza çıkılabilir.
Levotiroksin sabah aç karnına alınmalıdır. En erken 30 dk sonra yemek yenilmeli ve diğer ilaçlarla birlikte alınmamalıdır. Levotiroksin preparatları asit ortamda çözüldüğünden proton pompa inhibitörleri, çöliak hastalığı ve malabsorbsiyondan etkilenebilir. Demir, kolestiramin, sükralfat, kalsiyum, alüminyum hidroksit gibi antiasitler, levotiroksin emilimini etkileyebilir. Bu tür ilaçlar levotiroksin dozundan en az 4 saat sonra alınmalıdır.
SUBKLİNİK HİPOTİROİDİ
T3, T4 düzeylerinin normal, TSH düzeyinin yüksek (>4 mIU/L) ve aşikar hipotiroidinin klinik bulgularının olmadığı durumdur.
Hafif subklinik hipotiroidi: TSH: 4-10 mIU/L
Ağır subklinik hipotiroidi: TSH >10 mIU/L
Tedavisi:
TSH > 10 mIU/L olan tüm vakalar tedavi edilmelidir.
TSH: 4-10 mIU/L arasında ve T3-T4 normal olan hastalar şu durumlarda tedavi edilmelidir:
Gebe ve gebelik planlayanlar ovulatuar disfonksiyon ve infertilitesi olanlar
Tiroit antikorları (anti TPO ve/veya anti Tg) pozitif olan hastalar
Tedavi verilirken ileri yaşlarda TSH üst sınırının 70-79 yaş için 6 mIU/L , >80 yaş için 7.5 mIU/L olduğu hatırlanmalı ve replasman dozu ayarlanırken bu eşik değerler göz önüne alınmalıdır.
- Tiroit Bezinin Fazla Çalıştığı Durumlar
(Hipertiroidi / Tirotoksikoz)
Tirotoksikoz: Kaynağı ne olursa olsun tiroid hormon fazlalığını ifade eden genel terimdir.
Hipertiroidi : Tiroit hormon yapımının artmasından kaynaklanan fazlalığı ifade eder.
Belirtileri: Aşırı sinirlilik, çarpıntı, fazla miktarda yemek yemeye rağmen zayıflama, ellerde sebepsiz titreme, vücut sıcaklığında artış, aşırı terleme, saç dökülmesi, nemli cilt, kolay ve sık sık kırılan tırnaklar, ishal, adet düzensizliği, adet düzensizliği, görme bozukluğu gibi şikâyetler sayılabilir.
SUBKLİNİK HİPERTİROİDİ
Tiroit hormonlarının (T3, T4) normalin üst sınırı ya da normal düzeyde iken, TSH’ın düşük (TSH <0.5 mIU/L) olduğu durumdur.
TSH düzeylerine göre iki gruba ayrılır:
1. TSH düşük ama tayin edilebilir düzeyde (0.1< TSH <0.5)
2. TSH tayin edilemez düzeyde (<0.1 mIU/L)
En sık neden yüksek doz levotiroksin (tiroid ilacı) tedavisidir.
Subklinik hipertiroidi durumunun kalıcı olup olmadığını anlamak tedavi kararı açısından önemlidir. İyot "uptake"i ve tiroid sintigrafisi ayırıcı tanıda yardımcıdır.
Tedavi
Tüm subklinik hipertiroidi vakalarında iyot alımının ve kara lahana, fasülye, turp gibi guatrojenik maddelerin kısıtlanması gerekir.
Yaşlılarda subklinik hipertiroidinin diğer bulguları görülmeden ilk bulgu olarak kalp ritm bozuklukları görülebilir. Bu nedenle yaşlı hastalar bekletilmeden tedavi edilmelidirler.
Asemptomatik genç hastalar tedavi edilmeden izlenebilir.
Genç semptomatik ve/veya kalp riski olanlarda düşük doz antitiroid ilaç kullanılmalıdır. İlk tercih metimazol’dü. 5-15 mg/gün metimazol semptomları kontrol eder. Metimazolün kullanılamadığı durumda ikinci tercih olarak propiltiyourasil. 50-150 mg/gün kullanılabilir. Etkisi en çabuk başlayan ve plasentayı en az geçen PTU’dir. Her iki ilaç için de 2-4 haftada bir kan tetkiklerine bakmak gerekir.
TİROTOKSİKOZ/HİPERTİROİDİ
Tirotoksikoz/Hipertiroidi Nedenleri:
1 – Tiroidin aşırı uyarılması
Basedow-Graves hastalığı
Aşırı HCG
Hipofiz tümörleri
Aşırı iyot alınımı
2 - Tiroit nodüllerine bağlı gelişen hipertiroidi sebepleri
Toksik otonom fonksiyonel tiroit nodülü
Toksik multinodüler guatr
3 - Tiroit zedelenmesine bağlı gelişen geçici hipertiroidiler
Subakut tiroidit
Postpartum tiroiditi
Ağrısız veya sessiz tiroidit
Radyasyona bağlı gelişen tiroidit
Akut supuratif tiroidit
4 - Değişik nedenlere bağlı gelişen hipertiroidiler
T3 veya T4 hormonlarının aşırı alınması
Struma ovari
Graves Hastalığında Tedavi
Graves hastalığına bağlı hipertiroidi tedavisinde antitiroid ilaç (ATİ), radyoaktif iyot (RAI-131) ve cerrahi seçenekleri söz konusudur.
Antitiroid İlaçlar (ATİ): Birincil tedavi olarak uzun süreli (1-1.5 yıl) kullanılabildiği gibi, kalıcı tedaviye hazırlık olarak da kullanılabilir. ATİ’lar uzun süreli remisyon ihtimaline de katkıda bulunur. Böylelikle hastalar 1-2 yıl ATİ altında otoimmun olayın azalması beklenir. Fakat ilaç kullanımına bağlı kaşıntı, deri döküntüsü, artralji gibi kısmen önemsiz yan etkiler yanında kan tablosunda bozukluklar, toksik hepatit, kolestatik sarılık, vaskülit gibi daha ciddi yan etkiler de görülebilir. Hastalara bu konuda bilgi verilmeli ve ilaç kullanırken boğaz ağrısı ve ateş olduğunda ilacını keserek hekimini araması tembih edilmelidir. Ciddi yan etkiler geliştiğinde ATİ kesilmelidir. Ağır yan etkiler gelişen hastada RAİ veya cerrahi planlanmalıdır. ATİ ile tedavinin en önemli dezavantajı, nüks olasılığının yüksek (%30-70) oluşudur.
Graves oftalmopatisi varlığında tedavi 0.3 -0.5 mg/kg oral prednisolon toplam 3 ay boyunca verilmelidir. Ağır oftalmopatisi olan vakalarda RAI tedavisi zorunlu olmadıkça verilmemelidir.
Cerrahi Tedavi: Hipertiroidi (Graves) tedavisinde kalıcı tedavi kararı verildikten sonra RAI-131 ve cerrahi arasında bir seçim yapılır. Büyük ve/veya intratorasik guatr, bası belirtisi, nodül varlığı, nodülde kanser kuşkusu, göz bulgularının belirgin olduğu, ATİ yan etkisi, ATİ tedavisinin yetersiz kaldığı veya kullanılamadığı gebelik hipertiroidisi durumlarında tiroid bezinin tamamının cerrahi olarak çıkarılması seçilecek tedavi yöntemi olmalıdır. Ağır Graves oftalmopatisi ve genç yaş (<20) hipertiroidisi nisbi endikasyonlardır. Cerrahi tedavinin komplikasyonları, hipoparatiroidi ve nervus recurrens hasarlanması, bu konuda deneyimli ve bilgili cerrahi ekibin elinde oldukça düşük orandadır (<%1).
RAI-131 Tedavisi: RAI tedavisi seçilmiş hastalarda uygulanarak kalıcı tedavi sağlanabilir.
Gebelik ve Tiroit Hastalıkları
Gebelerde salınan insan koryonik gonodotropini TSH benzeri etki yapar ve bu nedenle gebelerde tiroid hormon değerleri yüksek iken TSH kısmen düşüktür. Gebelik planlayanlarda ve gebelerde ilk üç ay TSH 2,5 mIU/L, ilk üç aydan sonra ise 3 mIU/L’nin altında tutulmalıdır.
Gebelikte tiroid antikorları (anti TPO) tespit edilmesi tiroid hormonları normal değerlerde olan kişilerde bile artmış düşük riski ile birliktedir. Bu sebeplerle gebelikte antikor pozitifliğinde tiroid hormon tedavisine başlama eşiği daha düşüktür.
Levotiroksin replasmanı (tiroid ilacı) alan ve TSH <2.5 mIU/L olan kadınlarda gebelik tanısı konduktan sonra levotiroksin (ilaç) dozunun %30 oranında artırılması önerilir. TSH >2.5 mIU/L ise doz artışı daha fazla olabilir.
Gebeliğin ilk trimesterinde Anti TPO -pozitifliği- saptanan kadınlar postpartum tiroidit yönünden doğumdan 3 ve 6 ay sonra izlenmelidir. Çünkü anti TPO pozitifliği saptanan kadınların %40-60’ında postpartum tiroidit gelişmektedir.
Postpartum tiroidit geçiren hastalarda kalıcı hipotiroidi riski arttığı için daha sonra her yıl TSH bakılmalıdır.
Gebelikte hipertiroidi tedavisi:
Tedavide küçük dozlarda propiltiyourasil (PTU) tercih edilir. Amaç hastanın hafif hipertiroid durumda tutulmasıdır. Gebeliğin ilerleyen aylarında hipertiroidi genellikle hafifler ve hatta ATİ tedavisinin kesilmesi mümkün olabilir. Kontrol edilemeyen veya yüksek doz ATİ gereksinimi gösteren hastalarda ikinci trimestırdan sonra cerrahi tedavi düşünülebilir.
TOKSİK MULTİNODÜLER GUATR (TMNG), OTONOM TOKSİK NODÜL (OTN)
Kalıcı tedavi öncesi hazırlık amacı ile tiroid hormonları normal düzeye ininceye kadar ATİ (antitiroid ilaç) verilmelidir. Genç ve sağlıklı erişkinlerde, büyük ve göğüs boşluğuna uzanan guatrı veya kanser kuşkusu bulunan hastalarda cerrahi tedavi seçilmesi daha uygundur.
Tek nodül bulunan ve bası belirtisi olmayan hastalarda RAI-131 (atom tedavisi) verilebilir. Cerrahi tedavi için riskli olan veya cerrahi tedaviyi kabul etmeyen hastalarda iğne biyopsi sonrasında RAI-131 kullanılabilir.
İleri yaşta cerrahi veya RAI-131 tedavisini kabul etmeyen veya kardiyolojik sorunu bulunan hastalarda, ufak dozlara inilebiliyorsa, ATİ ile tedaviyi sürdürmek mümkündür.
TİROİDİTLER
Tiroidin inflamasyon veya inflamasyon benzeri tablo ile seyreden bir grup hastalığıdır.
Kronik otoimmün (lenfositik) tiroidit (Hashimoto tiroiditi)
• Ağrılı tiroiditler
Subakut granülomatöz tiroidit
İnfeksiyöz tiroidit
Radyasyon tiroiditi
Travmaya bağlı tiroidit
• Ağrısız tiroiditler
Subakut lenfositik tiroidit (sessiz tiroidit)
Postpartum tiroidit
İlaca bağlı tiroidit (IFN-α, IL-6, amiodaron)
Fibröz tiroidit (Riedel tiroiditi)
Hashimato Tiroiditi:
Kadınlarda erkeklere göre 10-15 kat fazla görülmektedir. Ailesinde tiroit hastalığı olanlarda daha sık görülür. En sık 30-35 yaşların da görülür. Hashimoto Tiroiditi, bezi harap ederek fonksiyon yapan hücre miktarını azaltır. İlk dönemde bez harap olurken bezde depolanan tiroid hormonları kana salınır ve bu ilk dönemde hafif bir hipertiroidi tablosu görülebilir. İleri dönemde harap olan bez genellikle yeterince hormon sentezleyemediği için hipotiroidi gelişir ve çoğu kez de hastalar hipotiroidi tablosu yerleştikten sonra doktora başvurmakta ve tanılar bu dönemde konulmaktadır. Hashimato Tiroiditi sonrasında kalıcı hipotiroidi gelişme oranı yüksektir.
Tanı için genellikle kan tahlilleri ve tiroid ultrasonografisi yeterlidir. Nadiren hastalığın ilk döneminde başvurulmuşsa tiroid sintigrafisi gerekebilir.
Tedavisi hastalık dönemine bağlı olarak değişir.İlaçlar tedavi amaçlı olarak değil sadece eksik hormonun yerine koyulması amacıyla verilir. İlave bir tedaviye ihtiyaç yoktur. Nodül gelişimi ve tiroid hormon düzeyleri açısından takip altında kalınmalıdır.
Subakut tiroidit:
Bahar aylarında daha sık görülen, bir viral enfeksiyonu takiben gelişen tiroidin inflamasyonudur.
Klinik olarak tiroid bezi üzerinde şiddetli ağrı ve hassasiyet mevcuttur. Tiroit bezi normalin 2-3 katı genişlemiştir. Yutmada güçlük, ses kısıklığı, halsizlik, kas ağrısı, artralji, hafif-orta ateş görülebilir. Belirtiler genellikle 3-4 gün devam eder ve bir hafta içinde kaybolur. Vakaların yarısında tirotoksikoz semptomları (sinirlilik, çarpıntı, taşikardi, tremor, terleme) hastalığın ilk haftasında mevcuttur. İlerleyen dönemde bezin harabiyetine bağlı olarak hipotiroidi gelişse de bu durum genellikle geçicidir.
Düşük radyoiyod uptake eşliğinde hafif lökositoz, yüksek sedimantasyon (100 mm/s) yüksek CRP, T3,T4 ve tiroglobülin düzeyleri, düşük veya negatif tiroid antikorları subakut tiroidit için karakteristiktir. Hastalığın akut döneminde Doppler Ultrasonografi değerlendirmesinde vaskülarizasyon yokluğu izlenir.
Semptomları hafif seyreden vakalarda tedaviye ihtiyaç olmayabilir. Vakaların %90’ı kendiliğinden ve tam iyileşme ile sonuçlanır. Ağrı için nonsteroid antiinflamatuar (NSAİ) ajanlar veya aspirin kullanılabilir. Steroid kullanımından mümkün olduğunca kaçınılmalı ancak ağrı ve inflamasyonun şiddetli olduğu vakalarda kullanılmalıdır. Steroid tedavisine genellikle tek yüksek dozla başlanır.
Subakut tiroidit
Ağrısız postpartum (doğum sonrası) tiroidit:
Gebelik öncesi bilinen tiroid hastalığı olmayan kadınlarda doğum sonrası ilk 1 yıl içinde izlenen tiroidin inflamasyonudur. Bez sert ve küçüktür. Kısa süreli hipertiroidi sonrasında hipotiroidi atağından sonra hormonlar genellikle normale döner. Fakat uzun vadede %20-64’ünde kalıcı hipotiroidi gelişebilir. Bu nedenle tiroid hormonları aralıklı olarak takip edilmelidir.
Riedel tiroiditi:
Tiroidin fibrozis ile karakterize, çevre dokuların da etkilenebildiği kronik inflamatuar bir hastalığıdır. Çok nadir görülür. Diğer fibrozis sendromları ile birlikte görülebilir (retroperitoneal fibrozis vb. ). Riedel tiroiditi tanısı alan vakalarda sistemik sklerotik diğer hastalıklar aranmalıdır.
Büyüyen ve sertleşen tiroid bezinin yaptığı lokal baskı sonucunda yutma zorluğu, solunum sıkıntısı ve ses kısıklığı görülebilir. Fibrotik olay tüm tiroid bezini etkilediğinde hipotiroidi semptomları ortaya çıkar.
Spesifik bir tedavi yoktur. Kendiliğinden iyileşme ender olduğundan tanı konulduğunda steroid tedavisi başlanması önerilir. Steroid tedavisine cevap vermeyenlerde tamoksifen denenebilir. Cerrahi: Trakea veya özofagus basısı olduğunda serbestleştirici cerrahi yapılır.
Akut süpüratif (infeksiyöz) tiroidit:
Tiroidin bakteriyel/fungal infeksiyöz iltihabıdır. Ağrı, şişlik, sıcaklık artışı, hassasiyet olur. Boyun hareketleri ağrı nedeni ile kısıtlanabilir. Ateş, üşüme-titreme, yutma sırasında ağrı görülür. Süpüratif tiroidit göğüs boşluğuna ilerleyip nekrotizan mediastinit ve/veya perikardit oluşturabilir.
Beraberinde tiroid fonksiyon bozukluğu izlenmez. Subakut tiroidit ile ayırıcı tanıyı gerektirir. İyod uptake subakut tiroiditte azalmış, lokalize bakteriyel tiroiditte ise normaldir. Tiroit USG de lokalize lezyon izlenirse iğne aspirasyonu ile patolojik ve mikrobiyolojik değerlendirme için örnek alınmaya çalışılmalıdır.
GUATR
Basit şekliyle tiroid bezinin büyümesi demektir. Guatrojenik maddelerin aşırı tüketimi, genetik atkınlık, iyot eksikliği gibi faktörler guatr gelişimine neden olur. Lahana, fasülye, turpgiller, darı, sigara guatrojenik maddelerdir.
TİROİT NODÜLÜ
Çevre tiroid parankiminden farklı ve radyolojik olarak ayrılabilen lezyonlara tiroid nodülü denir. Elle hissedilebilecek nodül sıklığı %3 - 7 iken, klinik olarak saptanamayan ancak ultrasonografide tespit edilen nodül sıklığı %20 - 76 arasında rapor edilmektedir. Nodüllerin çoğu yapılan görüntüleme incelemesi (ultrasonografi) sırasında tesadüfen bulunur. Nodül görülme sıklığı yaşla birlikte artış gösterir.
Tiroit nodülü
Klinik pratikte tiroidde bir nodül saptandığında en çok korkulan bunun malign (kötü huylu) olabileceğidir. Ancak bu lezyonların çoğunun benign olduğu ve iyi bir değerlendirmeden sonra hastanın basitçe takip edileceği unutulmamalıdır. Tiroit nodülleri tek veya çok sayıda, solid, kistik veya karışık yapıda, fonksiyonlu ya da fonksiyonsuz olabilir.
Bir tiroid nodülü saptandığında en önemli yaklaşım nodülün benign ya da malign olduğunun tespit edilmesidir. Nodüllerde malignite görülme ihtimali %5’dir.
Nodülde Malignite Riskini Arttıran Faktörler:
Çocukluk çağında görülmesi
Erkek cinsiyet,
45 yaş üzerinde yeni çıkan nodül
Nodülde hızlı büyüme
Eşlik eden ses kısıklığı
Radyasyona maruz kalmak ya da çocukluk çağında boyna radyoterapi almak
Ailede tiroid kanseri varlığı
Sintigrafide soğuk nodül (soğuk nodülde malignite olasılığı %15’lere ulaşırken, sıcak nodüllerde habaset oranı < %1 dir.)
Muayenede sert, fikse, sınırları düzensiz, büyük nodül varlığı
Riskli ultrasonografi görünüşü
Nodüllerin malign olma ihtimalini arttıran ultrasonografi bulguları:
Büyük nodül (>4 cm),
Halo olmaması,
Düzensiz sınırlar,
Boyunda riskli lenf nodları,
Hipoekojenik yapı,
Düzensiz sınırlar,
Mikrokalsifikasyonlar,
Karışık nodül içi kanlanma artışı,
Transvers pozisyonda nodülün yüksekliğinin eninden fazla olması.
Tiroit ince iğne aspirasyon biopsisi hangi nodüllere yapılmalıdır?
10 mm’den büyük tüm solid nodüller
15 mm’den büyük semisolid nodüller
Malignite potansiyeli yüksek olan nodüller
Ailesinde tiroid kanseri öyküsü olan, çocukluğunda radyoterapi ya da radyasyon maruziyeti olan kişilerdeki tüm nodüllere iğne biyopsi yapılmalıdır.
Saf kistik nodüllerde kist duvarında riskli görünüm yoksa biopsi gereksizdir. B tip kistler büyükse boşaltılabilir.
İnce İğne aspirasyon sonuçlarına göre seçilmesi gereken tedavi yöntemleri:
Kategori Malignite riski (%) Genel tedavi
Tanı için yetersiz 1-4 İİAB tekrarı/USG eşliğinde
(3 ay sonra)
Benign <1 İzle
Önemi belirsiz atipi ~5-10 İİAB tekrarla
Folliküler Neoplazi açısından şüpheli 20-30 Lobektomi
Hurthle hücre Neoplazi açısından şüpheli 20-45 Lobektomi
Malignite açısından şüpheli 60-75 Lobektomi veya total tiroidektomi
(genellikle papiller CA)
Malign 97-99 Total tiroidektomi
TİROİT KANSERLERİ
Tiroit kanserleri tüm kanser vakalarının yüzde 1'den azını oluşturmaktadır. Yirmili yaşlardan sonra görülen kanserler içinde ilk 5 sırada yer almaktadır. Toplumda görülme sıklığı yüzde 4,2’dir. Tiroit nodülleri kadınlarda erkeklerden daha sıktır, ancak erkeklerde görülen nodüllerde kanser görülme sıklığı daha fazladır.
Başlıca 4 tip tiroid kanseri mevcuttur:
- Papiller (en sık görülen tip)
- Foliküller
- Medüller
- Anaplastik tirod kanserleri
Papiller ve foliküler tip tiroid kanserleri iyi farklılaşmış tiroid kanserleridir ve iyi seyirlidir. Bu iki tip tiroid kanseri tüm tiroid kanserlerinin %85’ini oluşturur. Anaplastik tiroid kanserleri ise kötü farklılaşmış tiroid kanserleridir ve kötü prognoza sahip lokal ve uzak metastaz yapan türlerdir. Medüller tiroid kanserleri ise tiroidin kalsitonin salgılayan parafoliküler hücrelerinden çıkarlar ve onlarında iyi farklılaşmış kanserlerden daha agressif seyettiği bilinmektedir.
Papiller Kanser:
En sık görülen ve en iyi prognozlu tiptir. En sık 3. ve 4. dekatta kadınlarda görülür. 10 yıllık sağkalım %95’in üzerindedir. Klasik papiller tiroid kanseri dışında folliküler, enkapsüle, uzun hücreli (tall cell), diffüz sklerozan varyant gibi alt tipleri bulunmaktadır.
Papiller kanserde tedavi sonucunda radikal iyileşme sağlanması mümkündür. Kişide papiller tiroid kanseri tanısı ilk konduğunda lenf bezi metastazına rastlanma olasılığı % 20’dir. Bu nedenle boyun ultrasonografi tetkiklerinde sadece tiroid bezini değil aynı zamanda boyun orta ve yan lenfatik dokularını da iyi değerlendirmek gerekir. Boyunda tiroid arkasında yerleşen santral lenf bezlerini ameliyat öncesi dönemde ultrasonografi ile doğru şekilde değerlendirmek imkansızdır. Bu nedenle de 1 cm’in üzerindeki kanserlerin ameliyatlarında tiroid dokusu ile birlikte mutlaka santral lenf bezleri de çıkarılmalıdır.
Folliküler Kanser:
İyot eksikliği olan bölgelerde ve nodüler guatr zemininde sık görülen tiptir. Papiller kansere göre daha geç yaşta 4.-5. dekatta daha sıktır. Sıklıkla kan yoluyla yayılım gösterdiğinden kemik ve akciğer metastazı gelişme riski papiller kansere göre daha sıktır. 10 yıllık sağ kalım %90 civarındadır.
Medüller Kanser:
Parafolliküler C hücrelerinden gelişen nöroendokrin neoplazmlardır ve önemli bir bölümü ailesel kanser özelliğindedir. Genellikle tiroidin üst kesiminde düzenli büyük bir nodül olarak kendini belli eder.
Anaplastik Kanser:
En nadir görülen, en kötü ve hızlı seyirli olan tiroid kanseri tipidir. Deneysel tedavi seçenekleri olmasına rağmen genellikle %100’e yakın ölümcül seyreder.
Detaylı bilgi ve randevu için biz sizi arayalım.
İlgili Makaleler
Zayıflama
Kilo vermeye çalışan herkes için çok çabuk kilo kaybetmek istemek doğaldır. Ancak yavaş ve düzenli kilo vermek sağlıklı bir beden için önemlidir.
Devamını OkuTiroit Hastalıkları - Guatr ve Tedavisi
Tiroit bezi: Tiroit, boynun ön tarafında, Adem elmasının alt kısmında yerleşik ve kelebek şeklinde 20-25 gr ağırlığında bir iç salgılı bezdir. küçük ama güçlü bir organdır ve metabolizmamızı dengeleyecek olan, metabolizmanın çalışma hızını belirleyen T3 ve T4 hormonlarını salgılar...
Devamını OkuSafra Kesesi Taşları ve Tedavisi
Safra Kesesi karaciğerden salgılanan günlük yaklaşık bir litre safranın toplandığı, küçük, kese biçiminde bir organdır. Karaciğerin alt yüzünde, karaciğerle temas edecek biçimde bulunur. Görevi...
Devamını OkuPlonidal Sinüs (kıl dönmesi) ve tedavisi
Pilonidal sinüs hastalığı temel olarak içerisinde kıl bulunan boşluk ya da abse dokusudur. En sık kuyruk sokumu üzerinde yerleşir. Gelişimine ait iki teori vardır. Birincisi konjenital teori: Bu teoride anne karnında iken (fetüste) cilt altı dokularda orta hattın eksik birleşmesi sonucu dermal kist kalıntısı olarak geliştiği varsayılır...
Devamını OkuSindirim Sistemi (Mide ve Bağırsak) Kanseri
Gastro-Intestinal (GI) kanser, sindirim sistemini etkileyen kanser grubu için kullanılan bir terimdir. Bu; yemek borusu, safra kesesi ve safra yolu, karaciğer, pankreas, mide, ince bağırsak, bağırsak (kalın bağırsak veya kolon ve rektum) ve anüs kanserlerini içerir.
Devamını OkuPilonidal Sinüste Ameliyatsız Tedavi (Kristalize Fenol Tedavisi)
Yöntem lokal müdahale odası veya poliklinik koşullarında gerçekleştirilebilir. Bu yöntemde sinüs çevresi lokal anestezi ile uyuşturulduktan sonra ek bir kesi yapılmadan sinüs ağızlarından...
Devamını OkuPankreas Kanseri
Pankreas, karın ile mide ve omurga arasında yer alan bir bezdir. Kan şekeri seviyesini kontrol eden sindirim ve hormonlara yardımcı olan enzimleri yapar. Bazen bu işlem bozulur. Vücudun onlara ihtiyacı olmadığında veya eski hücreler ölmediğinde yeni hücreler oluşur. Ekstra hücreler, tümör adı verilen bir doku kütlesi oluşturabilir.
Devamını OkuOBEZİTE CERRAHİSİNDE YÖNTEMLER
Tüp Mide Ameliyatı, laparoskopik (kapalı) yöntemle ve genel anestezi altında gerçekleştirilir. Özellikle son dönemde en sık uygulanan obezite cerrahisi yöntemidir. Midenin bitiş noktası olan pilora yaklaşık 3-6 cm uzaklıktan başlanarak özel aletler yardımı ile yemek borusuna kadar midenin tüp haline getirilmesi işlemidir. Yaklaşık 45 dakika kadar süren işlem sonrası midenin yaklaşık %75-80’ lik bir kısmı çıkarılmış olur...
Devamını OkuMide Kanserleri
Tütsülenmiş ve aşırı tuzlanmış gıdalar riski arttırır. Bu tür gıdaların içerdiği nitritler karsinojenik etkilidir. Aklorhidri varlığında midede normal flora dışı bakteriler artar ve bunlar nitratları nitritlere dönüştürür...
Devamını OkuMide By-Passı
Mide (Gastrik) bypass, mide ve ince bağırsakların yediğiniz yiyeceği kullanma şeklini değiştirerek kilo vermenize yardımcı olan cerrahi operasyondur.
Devamını OkuMeme Kanseri
Risk Faktörleri Erken menarş (12 yaş altı), geç menopoz (55 yaş üzeri), Geç hamilelik, emzirmemek, Doğum kontrol hapı, Menopoz sonrası HRT (Östr + prog), Meme kanseri hikayesi, Çocukluk çağında ışınlanma (RT), Beslenme ve çevre, Obezite, yağlı, kalorili..
Devamını OkuAnal kondilom
Cinsel yolla bulaşan viral hastalıklardan en sık görülenidir. Etken Human Papilloma Virüs (HPV) denilen virüstür. Virüs bazal hücre tabakasında yerleşir. Kuluçka süresi olan 1-6 ay geçtikten sonra virüsler çoğalarak yüzeye ilerler ve virüs parçacıkları yüzeyde siğil halinde ortaya çıkar...
Devamını OkuAnal bölge abse ve fistülleri
Anal bölgede ortalama 6 adet (3-12 arasında) bez vardır ve bezler kısa ve ince yollar aracılığıyla anal kanala açılır. Bu yollar yabancı materyal ile tıkandığında enfeksiyon ve sonucunda abse gelişir...
Devamını OkuKaraciğer Kanseri
İki tür karaciğer kanseri vardır; Primer Karaciğer Kanseri ve Sekonder Karaciğer Kanseri (hepatik metastaz). Metastaz yapan ikincil kanserlerin aksine, vücudun başka bir yerinde başlar ve karaciğere yayılır, primer karaciğer kanseri karaciğer içindeki hücrelerden başlar.
Devamını OkuKaraciğer Hastalıklarında Beslenme Tedavisi Nasıldır?
Karaciğerinize yardım etmezseniz, o da size yardım edemez. Bunun sonucunda karaciğer hastalığı ve muhtemelen diğer organları etkileyebilecek bozukluklar oluşacaktır.
Devamını OkuGastroözofajial Reflü Hastalığı ve Tedavisi
Gastro özofajial reflü, alınan gıdaların ve/veya mide asidinin yemek borusuna geri kaçmasıdır. Bu kaçışın özellikle yatar pozisyonda ve yemeklerden hemen sonra mide içi basıncın artmasıyla günde 10 defaya kadar olması ve dört dakikadan kısa sürmesi normal kabul edilebilir...
Devamını OkuKalın Bağırsak (Kolon) Kanserleri
Kalın bağırsak kanserleri tüm kanser tipleri arasında en sık görülen 4. kanser olup, her yıl Dünyada yaklaşık 1 milyon yeni kalın bağırsak kanseri vakası teşhis edilmektedir. Günümüzde ortalama riske sahip bir insanın ömür boyunca kalın bağırsak kanserine yakalanma riski %4-5’tir...
Devamını OkuLaparoskopik Safra Kesesi Ameliyatları
Safra Kesesi karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karaciğerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organdır. Ortalama uzunluğu 10 cm. genişliği 3 cm. olan küçük, kese biçiminde bir organdır. Karaciğerin alt yüzünde, karaciğerle temas edecek biçimde bulunur.
Devamını OkuFissür Nedir?
Anal fissür, anal kanalının astarında, kanal içine uzanan anüste bir kesik veya yırtılmadır. Bağırsak hareketi sırasında ve sonrasında ağrıya neden olabilir ve dışkıda kan olabilir. Anal fissürlerin çoğu, bir santimetreden daha küçüktür. Ancak anüs, vücudun oldukça hassas bir parçasıdır. Sonuç olarak, bu bölgedeki bir ağrı, küçük bir yırtılmayla bile, oldukça şiddetli olabilir.
Devamını OkuLaparoskopik Safra Kesesi Ameliyatları
Safra Kesesi karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karaciğerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organdır. Ortalama uzunluğu 10 cm. genişliği 3 cm. olan küçük, kese biçiminde bir organdır. Karaciğerin alt yüzünde, karaciğerle temas edecek biçimde bulunur. Görevi; safra sıvısını depolamak...
Devamını OkuHemoroidal Hastalık ve Tedavisi
Hemoroid, makattaki mevcut damarların genişlemesi ve bağ dokusunun sarkması sonucu oluşan bir hastalıktır. Hemoroid Neden Olur? Hemoroidin Belirtileri Nelerdir? Hemoroid Kimlerde görülür? Hemoroidin Evreleri, Hemoroid Tedavisinde En Sık Kullanılan Yöntemler, Lazer Hemoroid Yönteminin Etkisi...
Devamını OkuEndoskopi
Endoskopi, kameralı esnek bir alet yardımıyla ağızdan veya makat bölgesinden girilerek üst sindirim sistemi veya kalın barsağın görüntülenmesi ve gereğinde müdahale edilebilmesine olanak sağlayan işlemin genel adıdır. Endoskopi, gastroskopi ve kolonoskopi olarak ikiye ayrılır. Gastroskopi yemek borusu, mide ve ince barsağın başlangıç kısmının görüntülenmesi, kolonoskopi ise kalın barsak ve ince barsağın son kısmının görüntülenmesi işlemidir.
Devamını Oku